PİSA
Toscana bölgesinin hemen tüm şehirleri gibi Pisa'da bir şehir devleti. Şehir devleti deyince surlar içerisinde bir kent ve çevresindeki topraklardan oluşan tek kentlik devletçik demek gerekir. Oldukça iyi korunmuş bir kent, surları halen genelde ayakta. Altın çağını 1000-1300 yılları arası yaşamış. Ancak nehrin, limanı toprakla doldurması sonucu önemini kaybetmiş. Ancak bu kaybediş, iyi korunmuş kent merkezini bize hediye bırakmış. Nüfusu 91.000 kişi civarında minik bir kent burası.
Kent kulesi ile ün yapması nedeniyle doğal olarak ziyaretçiler öncelikle onun olduğu bölgeye geliyor. Pisa Kule'sinin olduğu alana yaklaşınca ilk önce Yahudi mezarlığını görüyorsunuz. Aslında sadece kapısını çünkü kapısı kapalı ve duvarları epeyce yüksek olduğundan içeride ne tip mezar taşları var görme şansınız olamıyor. Sanırım Yahudiler yaşarken olduğu gibi öldükten sonrada biraz ketum. Buradan itibaren genelde zencilerin tezgahlarının sıralandığı bir yoldan ilerliyorsunuz. Hediyelik turizmi maalesef kötü bir noktaya doğru eviriliyor. Genellikle yerel ve orjinal şeyler değil Çin'de üretilmiş biri birinin kopyası ürünlerle dolu tezgahlar giderek her yeri kaplamaya başladı. Okuduğum yazılarda İtalya'nın en ucuz hediyelikçilerinin burada olduğu sıkça belirtilmiş. Ancak üzülerek bu bilgi doğru değil fiyatlar Floransa dışında tüm Toscana'da yakın gibi. Buradan sonra artık müthiş bir kalabalığa karışarak şehre giriş yapıyorsunuz. Bu şehre giriş tabiri yanlış değil çünkü gerçekten surların kapısından giriyorsunuz.
Kapıya geldiğinizde meşhur manzara ile nihayet karşılaşıyorsunuz. Önde vaftizhane ardından Duomo ve en arkada olabildiğince yamukluğuyla Pisa Kulesi. Hepsi bembeyaz mermerden inşa edilmiş şahane yapılarıyla büyükçe bir çimenlik alan. İşte burası Harikalar Meydanı. (Campo di Miracoli) Genellikle insanlarda Pisa kulesini öyle tek başına boşlukda durur gibi hayal etme eğilimi var. Benim gezi arkadaşlarında bu yapı üçlüsü karşında şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar.
Önde beyaz, dev gibi bir adeta kremalı pastayı andıran, romanesk kubbeli Vaftizhane karşınıza çıkar. Üzerinde bronz bir heykel bulunan bir pasta gibi. İkinci kattan itibaren hemen hemen her detayın üzerinde bir insan yüzü ya da vücudunun canlandırıldığı heykeller mevcut kaçırmamanızı öneririm.
Azıcık ilerlediğinizde ise Pisa'nın katedrali duomonun girişine ulaşırsınız. İtalya'da Duomo kelimesine epeyce denk geleceksiniz. Duomo anlam olarak bizdeki ulu camilere karşılık gelmekte. Tam olarak karşılığı kentteki "en büyük katedral" gibi düşünebilirsiniz.
Pisa’nın Duomosu da en büyük ve de dolayısıyla en maliyetli yapılardan. Pisalıların yarımadadaki diğer rakiplerine hava atmak amaçlı, şuursuz gösteriş çabalarından birisi bu yapı. Yapımına 1063'te başlanmış.
Harika bir yapı. Güzel işlemeli on metreye yakın bir yüksekliğe sahip bir kapısı var. Kilisenin bu mükemmel görünümlü ön yüzü yapımına başlandıktan ancak yüz yılı geçtikten sonra bitirilebilmiş. Ama bence kilisenin en dikkat çekici noktası Galileo Lambası adı verilen ortadan sarkan ve içerisinde terazi kefesini andırır mumluklar bulunan siyahça bir lamba. Galileo Galilei memleketindeki bu lambaya bakarak salınım ve sarkaç hareketleri üzerine düşünmeye başlamış ve sarkaç formülünü keşfetmiş. Bu bir lambaya bakıp salınım formülünü keşfetme durumu benim biraz sinirimi bozdu ve hatta canımı sıktı. Kendimi çimenlerde yayılıp etrafına şuursuzca bakan biriymişim gibi hissetim biraz.
Kilisenin hemen arkasında Pisa'nın en meşhuru ile karşılaşıyorsunuz. Pisa Kulesi. Gerçekten muhteşem, gerçekten zarif ama epeyce yamuk bir yapı. İtalya'da zaten pek çok yamuk kule var ama Pisa kulesi her an yıkılacakmış gibi durmakta. Etrafında onu tutarken, onu iterken poz veren çok sayıda kişiyi görebilmeniz mümkün. Aslında kötü zemine yapıldığı için Duomo ve Vaftishane de yamukmuş ama derece olarak Pisa Kulesine yaklaşabilecek kadar eğik değiller tabii. Hatta orada dikkatlice bakmama karşın yamuk değillermiş hissi edindim.
Kule başlı başına hikaye. Yüksek ve süslü kule, şehrin de gücünü gösterdiği için Pisa'lılar masraftan kaçınmamış. 1173 yılında başlayan inşaat yaklaşık iki yüzyıl sürmüş. Altı katlı yapının daha üçüncü katı çıkılırken bina yatmaya başlamış. Gevşek toprak, mermer blokların muazzam ağırlığı kulenin dengesini epeyce bozmuş. Uzunca bir dönem kule kapalı kalmış. İtalyanlar çokça uğraşı ve çalışmalar sonucunda biraz dengelemişler ve gezilebilir hale getirmişler. Hatta bu işlem sırasında kulenin tekrar düzleştirilmesi gündeme gelmiş ancak Pisa kenti tarafından şiddetle reddedilmiş. Meraklıları için ekleyeyim, kulenin tepesindeki tek haçlı kırmızı bayrak Pisa devletinin bayrağı. Kuleye çıkmak mümkün, bilet 12 Euro ancak kişisel fikrim meydanın ve kulenin görüntüsünün aşağıdan daha iyi olduğu yönünde. Bir yerlere çıkmaya aşırı meraklı değilseniz bence çıkmayın.
Bu üç muhteşem yapının girişlerine göre sol tarafta Pisalılar için önemli bir alan daha var. Campo Santo denilen bu alan Pisalıların bir nevi dedelerinin toplu mezarı. Burada isterseniz Pisa ve Pisalılar için bir tarih anlatımı yapılmalı.
Pisa konumu nedeniyle Arno nehrinin alüvyonları, limanlarını kapamadan önce önemli bir liman ve dolayısıyla ticaret kentiymiş. Özellikle İspanyollarla yaptıkları ticaret epeyce kazançlı olmuş. Bu da şehre zenginlik sağlıyormuş. Üstüne üstlük şehrin halkının savaşçı olması da güç katmış. Pisa, şehir olarak İtalya ve Sicilya'ya yapılan Arap akınlarını durdurup püskürttüğü gibi haçlı seferlerine de ilk katılanlardan olmuş ve Ortadoğu'da önemli şehirler ele geçirmiş. Fakat şans her zaman yüzlerine gülmemiş, Selçuklularla temaslar başlayınca 5 ila 10 bin arası hemşerisini o topraklarda gömmek zorunda kalmışlar. Fakat Pisa'lılar dedelerine karşı vefalı çıkmış ve atalarının kemiklerini gemilerle meydanın bu köşesine nakledip Campo Santo'yu kurmuş ve birde mezarlık inşa etmişler. Yapımı için belirtilen tarih 1277. Giovanni di Simone tarafından başlanılan mezarlık alanı ben görmedim ama ortaçağın en önemli fresk koleksiyonunu barındırmaktaymış. Mezarlık II. Dünya savaşında özellikle 1944'teki hava saldırılarında epeyce hasar görmüş. Kilise yıkılmış ve pek bir şey kurtarılamamış. Kurtarılan mezar taşları, mezar taşı parçaları yolun karşısındaki Sinope Müzesinde sergilenmekte.
Gelelim Sinope Müzesine. Bu müze de Harikalar Meydanında ve kolayca bulunabilecek bir konumda. Yazılanlara göre bu müze binasının yapımında kullanılan kırmızı toprak Sinop'tan getirilmiş. Akla yatkın gelmeyen bu konuyu teyit eden hiç bir belge yada yazı bulabilmiş değilim. Ayrıca Sinop kentinin müzesine mail attım bu konuda bir doğrulama alamadım.
Harikalar meydanından biraz daha ileri yürüdüğünüzde Cavallieri meydanı'nda oluyorsunuz. Üniversitenin tarihi merkez binası da burası. Meydanın düzenlemesi 1562'de Cosimo tarafından Vasari'ye yaptırılmış. Meydandaki atlı, tahmin edeceğiniz gibi 1. Cosimo'ya ait. (Bu ismi asıl Floransa yazımda anlatacağım.)
Yola devam. Tarihi binalar, iki üç katlı zarif İtalyan tipi yapılar birbirlerine kaynaşmış durumda. Renkler belki zamanla biraz solmuşsa da kesinlikle gözünüzü rahatsız etmemekte. Gezmesi kolay, huzurlu sokaklarda az bir yol yürümeyle nehre varmak mümkün. Kent sokaklarında pek çok noktada "free wifi" var bilginiz olsun.
Garibaldi Meydanı, Arno nehrinin kıyısında. Huzur dolu, güzel eskimiş denilebilecek bir yer burası. Köprünün üzerinden nehrin geldiği ve gittiği yönlere bakıp, kıyıları sarmalayan binaları izlemek bir zevk. Pisa'nın hoş ve değişik bir yalı boyu görünümü var. Nehrin aktığı yöne bakarsanız güney yakada görebileceğiniz dünyadaki en küçük gotik kilise olan "Santa Maria della Spina" kilisesi görülüyor. 1230 yılında İsa'nın başındaki dikenli taca ev sahipliği yapması için inşa edilmiş. Arno Nehrinin taşkınlarının etkisinden korumak için biraz yeri değiştirilmiş. Ancak rivayete göre taç Paris'te Saint Şapelinde saklanmaktadır. Kutsal bir hazine için mütevazi bir eser olmuş diyelim. Buradan kentin alışveriş caddesine ulaşmış oluyorsunuz. Klasik konfeksiyon dükkanları ağırlıklı mağazalar var. Eğer vaktiniz ve enerjiniz varsa sizlere komşu kasaba Lucca'ya da bakmanızı öneririm.
LUCCA
Burası da 86.000 nüfuslu, tarihi merkezi surlarla çevrili bir şehir devleti. Ancak buradaki surlar Rönesans yıllarında yapılmış ve dünyada en iyi korunmuş şehir devleti olması nedeniyle dünya kültür mirası listesine alınmış. Elips şeklinde surlarla çevrili kentin dış surlarının önünde üçgen şeklinde ilave koruma sağlayan ikinci sur yapıları var ki aslında bu klasik kale formatı. Bununda önünde 100 metre eninde çimen ve ağaçlardan oluşan yeşil bir bant var.
Eski kentle yeni kent arasındaki bu yeşil kuşak, kente bambaşka bir hava katmış. Bisiklete binen, köpek gezdiren, piknik yapan pek çok insan gördüm ancak mangal yapan kimseye rastlamadım. Sanırım İtalyanlar mangaldan anlamıyor.
Sur kapılarının dışına arabamızı bırakıp, tarihe yolculuğa başlayacağız. Kırmızı tuğladan oluşan heybetli Lucca duvarları var karşımızda. Bir an kendimizi bu duvarları aşmaya çalışan bir ordu olarak hayal ettim ve biraz korkutucu geldi. Ancak ilginçtir bu duvarlar hiç savaşa sahne olmamış. Toscana bölgesindeki tek düzlük alana Roma imparatorluğu kayıtlarına göre MÖ 180 yılında kurulmuş Lucca. Kentin sokakları dar ve sıkışık ancak garip bir çekiciliği var. Kırmızı tuğla evler, sarı taş evlerle garip bir harmoni oluşturmuş.
Çok dar olan ana sokak boyunca ilerlerken ilk olarak Piazza Amphitheatro'ya varacaksınız. Minik bir arena alanıymış burası. Taşları bina inşaatlarında kullanıldığından sadece şekli kalmış yadigar. Belki bu meydanda yemek yiyebilirsiniz. Ana sokak renkli dükkanlarla dolu ve turistler tarafından çok fazla bilinirliği yok. Bu nedenle biraz daha ucuz lezzetli bir ev yapımı lazanya yedim ve çok başarılı buldum. Tabii bu ucuzluğu düşünürken euro kurunun geldiği noktayı dikkate almanızı öneririm. Ucuzluk vurgusunu Toscana bölgesi için kullandığımı belirtmek isterim. Kentte çok güzel iki katedral ve bir de Napolyon meydanı adlı bir meydan var. Meydan Naopolyon'un kız kardeşi tarafından düzenlenmiş. Yemek dahil 2-2,5 saat vakit geçireceğinizi sanıyorum bu şirin kentte. Gezmek için harika, ancak sürekli yaşamak için surların arkasında bir yaşam zor olsa gerek. Ünlü müzisyen Puccini'nin memleketi Lucca. Bir eserini saygı için dinlemenizi öneririm.
Son söz olarak bir paket halinde düşünürseniz orta yoruculuk düzeyinde 6-7 saat veya bir tam günde gezilebilecek bir rota olarak düşünebilirsiniz. Arabanız varsa ki Toskana bölgesi için kesinlikle öneririm Pisa-Lucca arası 15-20 sürüyor. Klasik İtalyan minik kentlerinden keyif alıyorsanız kaçırmayın.
Comments